24 Temmuz 2015 Cuma

replika saat ve insan felsefleri34

 replika saat


replika saat ve insan felsefleri34 sizlere en güzel bilgileri yazan replika saat diyorki Kur’an-1 Kerim’in, Firavun’un üzerinde uzun uzı duruşu, sadece tarihî bir gerçeği belirtmek için değ dir. Firavun, zulmün heykelleşmiş sembolüdür. Heı bir insanın kendini tanrılaştırması, hem Allah’ın en îeyasaklanm yerine getirmeyerek hakikata, hem ı balka zulmetmesi yönünden, zulüm tarihinde neredı bakılırsa bakılsın en yüksek zirve Firavundur. Bî düşüncesi tiranlığı kınarken bir yönlü bir tesbit çizj si üzerindedir. Batı ahlâkı, tiranın sadece halka ol zulmünü görmektedir. Bir tirandan halk memnun ol Batı siyaset anlayışı tiranın İlâhî kaymağa karşı işled cinayetleri görmeyecektir. Onun için Batı küçük zali 1er üzerinde enine boyuna düşünceler sıralamaya y yıllarca devam etmiş, fakat zulmün sembolü olan fi ^ar üzerinde gereği gibi durmamıştır. Yalnız Batı '^ir ukde gibi, iki yanlı ve çatışmalı bir duygu kam J^nsı doğuran hemen hemen tek örnek Sezar’dır. Se; ^^etlidir ve yiğittir, onun için Batı ona hayranc . yine avnı
mamışken, Sezar’ı ilerisinde büyük bir zulme yatkınlık görülmüş ve Sezar öldürülmüştür. Yani zulüm vadiyle içice reel bir kudret, Sezar’ı öldürenler, böylece Batının ruhuna, Batı Medeniyeti batıncaya kadar sürecek bir ukdenin tohumımu ekmişlerdir.
Batı eksik bir adalet ve eksik bir zulüm anlayışı yüzünden £isla ideal bir yönetim, bir düzen kuramayacaktır. Çünkü, adaletin bütünlenmesi sadece halkın razı oluşuyla olmaz, Hgıkkın razı oluşuyla olur. Batı, meselenin bu ikinci cephesini hemen hemen hiç işlememiştir. Bu yüzden batı yönetimi sürekli ihtilâl ve teröre, komünizm yönetimine ulaşmıştır.
Komünizm, firavunluğun şahıslardan kavramlara ve kuruluşlara kadar yayılışıdır. Zihnin ve kalbin olduğu kadar ruhun da firavunlaşmasıdır.
Firavun, Allah’ı inkâr ederek ve yerine kendini koymaya çahşarak, ruhları köleleştirmek ister. Bunun için, yönetimlerinin yüzünü Allah’a çevirmeden ruhlarım kölelikten kurtaramayacaklanm insanlara Firavun örneğiyle anlatır Kur’an.
Kur’an vahiy ışığıyla firavun zulmünü dağıtır.
Hikmet gereği, Firavun’un sarayında Hz. Musa yetişir ve Firavun’u şahdamanndan yakalar.
Vahyin adaleti, firavun zulmünü yok eder.
Firavun, zulmün anıt sembolüyse, Hz. Musa’mn âsası hakkın, adaletin ve vahyin anıt sembolüdür.
Firavun, dini dıştan çevrelemek ve boğmak isteyen zulümdür, içten çevrelemek ve boğmak isteyen zulüm, yani iç firavun da Yezit.
Yezit, firavun kumaşının astandır.
. gvufl» ® günün maddî ve manevî teJmıgmm büyü-^ullandı. Bugün de, komünizm aynı büyüleyişten
model, her çağda tekrarlanır. Firavun gelir, bü-
Sonra büyüyü bozeın ve Firavundun saltanatım
Kur’an’a dayanmadaın firavun izini ve gölgesini in-sırtmdan silmek ve uzaklaştırmak mümkün
Firavun ehramı ebediymiş gibi gözükür. Fakat bu ehram, bu zulüm ehramı bir kere de yıkılmaya başladı nu, artık bu yıkılışı kimse durduramaz.
Allah isterse, sular yükselir ve firavunun ehramı sular altmda kalır.
Allah isterse, rüzgârlar eser ve zulüm ehramlannm taşlan kurumuş güz yaprakları gibi uçuşur ve hiçhğin boşluğunda kayb olur.
Allah isterse, firavun ehramının tepesine yıldırımlar iner ve şimşekler yağmur gibi yağar.
Allah isterse, ruhun firavuna köleliği gider, Allah’a kulluğu gelir. Ruhun ölümü dirilişe çevrilir.
«Geri kalmış ülkeler», «gelişmekte olan ülkeler», «az gelişmiş ülkeler» adı altında toplanan ve hepsi bir ara* da düşünülen ülkeleri, iki ana grupta ayn ayn değer* lendirmek gerektiğine gerek bu sütunda, gerek kitap ve dergilerimizde dokunmuşuzdur. Bu ayırmada asıl faktör, tarih faktörüdür. Medeniyetçe duraklamış ve bir kriz geçirmiş olduğu için yoksullaşan ülkelerle, ilkellikten günümüz teknik ve üretim kazançlarına doğru 5Tükselmekte olan ülkeleri birbirine kanştırmamalı. Güngörmüş bir ailenin düşüşüyle, oldum bittim yoksul sosyal katlarda bulunan bir ailenin durumunu birbirinden a5nrmab. Kasabada çağın şartlarına göre ilerle-yemeyen bir ailenin durumu, aile için bir umutsuzluk kaynağı iken, aym durum bir köy ailesinin iştihasmı kabartmakta devam eder. Halklar da bu aileler gibidir. Asya ve hele İslâm ülkeleriyle, Afrika ülkelerinin çağa bakışı aynı olamaz. Siyah ırkın iştihası keskin, umudu taşkmdır. Eziliş ve baskı onu kamçılayacaktır. Beyaz ırkm düşmüşleri ise, gizli bir umutsuzlukla, itiraf edemeyecekleri bir umutsuzlukla yaralıdırlar. Öbürlerinin bütün özlemi kendilerini kurtarmaktır. Bunlarsa, kendi kurtuluşlarının daha geniş bir alanın, adeta dünyanın kurtuluşuna bağlı olduğunu bilirler. Bir grup halklar ve ülkeler, güler, ağlar, öfkelenir, yalvanr, hayran olur. Çocuğun gelişmesi gibidir onların gelişmesi. Güngörmüş halklardan düşmüş olanlar ise, toplu anlamda, ne tam yürekten gülebilirler, ne tam ağlayabilirler, öfkelerini ihtiyat bağlar, yalvanşlanm kalın bir politika fosili örter. Anlaşılmazlar. Kendilerini anlatamazlar. Sonra yavaş yavaş kendilerine olan güvenlerini de kaybederler. Kendi kendilerini de anlamaz olurlar. Zihinleri buğuludur. Bir tarih sisi, ufku karartmıştır. Geç-
acılan gelecek zaman ufkunda kırk harami gibi yansır durur ve bu ülkeleri ileriye doğru yapmaktan alıkor. İlkellikten medeniyete geçen-■ kıt hayalliliğine karşılık, eşref saatlannı yitirmiş vehimlidir. Bunların politikacılan karşılıklı l^ak vehim polemiği yaparlar. Öbürlerinin politikası Jjgiyice fizik güce dayanır.
Bu iki mutsuz halk arasında kesin bir ayınm yap-jıadıkça, batdı veya komünistlerin bu hakların sürekli gjilişi için uyguladıkları metotları kavramaya imkân yoktur. Tarihi köklü, fakat şimdiki zsımam ağnh ve sancılı olan halklan adeta ölümden sonra diriltircesi-ae bir hayat aşısıyla camlandırmak için umut, sevinç, iştiha uyandırıcı bir ses, bir çağrı, bir atılış gelmelidir. Birinin bilgiye olan ihtiyacı kadar, öbürünün inanca ihtiyacı vardır. Birinin asıl güçlüğü öğrenmektedir, öbürünün ise, hatırlamakta ve hatırladığına tekrar inamp güvenebilmekte. Birinin şikâyeti, alışkanhklanmn azlığıdır. 0 yeni alışkanlıklara doğru koşarken zahmet çekecektir. Öbürüyse alışkanlık fazlalığından sızlanmaktadır. Alışkanlıklaırm, kaslarım kireçle kaplamış olmasından.
İslâm ülkelerindeki kımıldanışlarla, tarih alamna yeni çıkan öbür ülkelerin başkaldırışını bu iki tip halk ayrılış çizgisiyle ayırmak, bize yeni bir ışık *. Daha doğrusu zaman zaman bu ışıklar tu-^'ilmaktadır.
Şeytan, Nemrut, Firavun, Ebucehil, Deccal düzeninin zıddı bir düzen vardır ve onun adı İslâm Düzenidir.
Bu düzen meleklerin, Hz. Musa’nın, Hz. îsa’nm, Hz. Muhammed’in ve Hz. Mehdi’nin düzenidir.
Şeytan, kötülüğün metafizikteki lider şahsı. Nemrut, Firavun ve Ebucehü, şeytan düzeninin insan top-lumundaki uygulayıcilan. Deccalsa, modem çağlarda ve gelecek zamanlardaki inkâr düzeninin kurucu ve yürütücüsü.
Buna karşılık melek, İslâm düzenini Peygamber’e vahiy halinde getiren ödevli. Peygamber, İslâm düzenini insanlara haber veren ve topluluklara yerleştiren ödevh, Mehdi ise, son Peygamber’den sonra da karanh-ğa batan ve İslâm Düzenini terk ederek umutsuzlukta boğulan insanlığı yeniden gün ışığına çeken ve çıkaran ödevli. Nokta be nokta, çağında dinin bütünlendiği Son Peygamber’in izini izleyerek İslâm Düzenini dirilten ödevh.
gljjıayı bile korkunç bir suç veya bir gerilik gibi fs^ermeye çalışmışlardır.
{jalbuki Mehdi’nin kelime ismi de ne kadar güzel ve r. Kurtarıcı, kurtuluşa erdirici demek.
I^Iüslümanlann, doğunım, batının ezişinden kurtul-jıalan ve nihayet insanlığın kurtulması, bir çığırla ve bir önderle olacaktır. Gerçek önderlerin önderi de Meh-ü.
Onun ismi, müslümanlan umutsuzluktan koruyacak şekilde kalblerine yazılıdır.
Müslümanlar Allah’a canı gönülden yaklaşır, yalvarırsa, Allah da onlara bir kurtarıcı gönderecektir. Kapitalizmin, komünizmin, her türlü emperyalizmin, bütün lötülüklerin, iç ve dış inkârcıların, 3nkıcılann, çürütü-cülerin ayıklayıcısı ve temizleyicisi gelecektir.
Mehdi bir düş değil; bir alınyazıdır. Gelecektir.
Müslümanlar onu çağırdıkça o gelecektir.
Müslümanlar ona doğru koştukça, o da müslüman-lara doğru koşacaktır.
Müslümanlar onu ta yürekten çağırdıkça o gelecek, tu kere müslümanlan ve bütün insanletn ta yürekten Ç%acaktır.
Ne Deccal, ne Mehdi esatiri ve esiri varlıklardır, iki-
de insanlar arasmdan çıkar. Modern çağ, bu isimleri ^^aik kelime ve kavramlar haline sokmak için elin-
geleni yapsa da, Deccal’in taklitçileri ve benzerleri, %(li’nin habercileri ve muştucuları insanhğm ufkun-sık görünmektedir.
„ın yaradılışından son güne kadar, İyilikle düğün savaşı sürecektir, İnsanı çevreleyen bölgede
1er, kötülük önderleri de firavunlar, nemrutlar, ebuce-hiUerdir. A)aıı savaşta Mehdi’yle Deccal de karşılaşır.
İyilik düzeninin adı İslâm Düzenidir. Karşısında inkârın yıkıcılığı düzen iddiasmı tekrarlayıp duracaktır.
İnsanların kendi kendilerine düzen icat etmeye kalkmaları, tohumsuz veya çekirdeksiz ağaç hayal etmelerinden farksızdır.
İnsan önce tohumu, çekirdeği ekecek, ondan sonra da onu dikkat, itina ve ihtimamla gözleyecektir ki, ağaç yetişsin ve dal budağını göğe doğru yükseltsin.
İslâm, işte insan ve toplum ruhuna ekilecek o mutluluk tohumudur ki, mutluluk düzeni en muhteşem bir ağaç gibi ondan çıkar ve yükselir.replika saat sundu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder