replika saat ve insan felsefleri27 bugün en güzel bilgileri sizlere yazan replika saat diyokri Rusya düşüncede, duyguda, politika ve milletlerarası karşılaşmalar plânında henüz nebülöz halde bulunan yepyeni bir cephenin karşısına dikileceğine şahit olabi-Ur kısa bir süre içinde.Bizim için de, artık kaçınmamamız gereken ve sadece Allah’m bir lütfü olan yepyeni fırsatlar doğmak üzeredir.
ÖLÜMDEN GELEN İLHAMBirinci Cihan Savaşı sonunda. Doğu Avnıpa’jT bir birlik halinde tutan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’yla, her açıdan Ortadoğu devleti olan OsmanlI İmparatorluğu tasfiye edilmiş, bu tasfiyenin gerekçesi olarak da bu devletlerin zaten yaşama şartlarım kaybettikleri, bu bakımdan bir ne\'i fazladan yaşama (survivance) halinde oldukları ileri sürülmüştü. Fakat bugüne kadar ki gelişmeler ve bugünkü dunun, bu gerekçenin ne kadar yanlış olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
Doğu Avrupa ülkeleri Ruslarm atomik pençesinde kıvranmakta, Ortadoğu ülkeleri de içine bir kor parçası
Prusya’yla Batı Avrupa arasında büyük ve güçlü bir po^ Avrupa Federasyonu’nun cihan sulhu için ne ka-gerekli olduğunu yakın gelecek belirtecektir.
Ayni şekilde, Rusya’ya ve Batıya karşı Ortadoğu ül-]jelerini ve bütün İslâm dünyasını tek bir blokta toplayacak bir Ortadoğu Federasyonu’na yakın bir gelecekte ekmek ve su kadar ihtiyaç duyulacaktır.
Doğu Avrupa Federasyonu için Viyana, Ortadoğu Federasyonu için İstanbul, eski günlerden daha büyük bir zaruretle merkez olma günlerini beklemektedirler.
Bu Doğu Avrupa kaynaşmasının en büyük sonucu, bu türlü zaruret haline gelmiş toplaşmalara karşı ner-deyse bir gelenek halini almış çekingenlikleri bir parça daha kırmak olacaktır.
Avrupa Birliği fikri bir kere daha canlanacak, Doğu Avrupa kaynaşması topla5UCi bir ülkü arama şuunma kavuşacak, nihayet Ortadoğu’da yakınlaşmalar için daha cesur adımlar atma havası doğacaktır.
Günübirlik politika sürekli politikaya doğru, aşın realist diplomasi ülkü politikasma doğru bir gelişme gösterebilecektir.
Farkında olunsun veya olunmasın, bu Rus saldın-sında. Çeklerin toprağa verdiği ölüler, yalnız Çek ülkemi için değil, Avrupa için, en azından Doğu Avrupa’nın *^ütünlüğü ve hürlüğü uğruna can vermiş kişiler
rmı gışmayan bir anlamın mahkûmu edilmişlerdir.
Nerede jmrdu için ölmüş bir müslüman varsa, bizim için de öldü diye düşünmedikçe ve o ölen de yalmz yurdu için değil bütün İslâm ülkeleri uğnma can verdiğini bilerek ölmedikçe, bu ölümler gerekli yemişi veremeyecektir.
Evet, nasıl Birinci Cihan Savaşı’nda ölen türk-1er yalnız Anadolu için değil, Asya, Avrupa ve hatta Afrika’daki müslümanlar için de öldülerse ve nasıl yenilgimizden yalnız biz değil bütün dünya müslümanlan zarar paylarım aldılarsa. Doğu Türkistan’da, Rusya’nm boyunduruğunda, Asya’da, Avrupa’da, Afrika’da, hatta Amerika’da şu veya bu ad altında müslümanlarm haysiyeti uğruna can verenler yalmz kendi halkları ve yurtlan için değil, bizim için de öldüler.
Müslümanlann ölmesinden birlik şuurunun uyanması için bir ibret almıyorsak, bari Çeklerin hem kendi yurtlan, hem Avrupa bütünü uğruna ölmelerinden ibret alahm.
Avrupahlann yalnız hayatlanndan değü, biraz da ölümlerinden bir ilham alalım.
Hayattan gelen ilham, çok kere şeytansı bir etkidir, gerçek bir ilham değil. Ölümden gelen ühamsa hemen hemen her zaman için sağlam öğütler ve hikmetlerle doludur.
a tedbiri olarak birbirlerine sokulup büyük bir a çakşırlar. Halbuki, bugünkü Doğu Avru-j^elerinin çoğu, korkulan yüzünden kurtla birlikte Ju^ya saldırmışlardır. Ve bu hareket tarzlanyla da Çekoslovakya’nın işi bittikten sonra sıranın kendileri-jegelmesmi hakketmişlerdir.
Doju Avrupa ülkelerinin yöneticileri, Dubçekin jölitikasınm temelinde yatan avrupahlık özünü göreliseler ve bu öz adına hep birlikte Rusya’ya karşı di-[eoselerdi, Rusya’nın bir harekete geçerken daha çok iiişünmesi gerekecekti. Fakat bu cesareti gösteremedi-k ve içinde bulunduklan şartlar da böyle bir cesareti masallara yakışır bir kahramanhk saydıracak kadar
Âvrupa’mn batı ülkeleri de vaktiyle Doğu Avrupa’yı istilâ eden Rusya’ya karşı gerekli diretmeyi göstereme-ileri, bu yolda birleşemedikleri için Avrupa bir türlü sradı^ huzura kavuşamadı. Rusya gibi zulûmda eski IıanveRoma İmparatorluklanna taş çıkartan bir dev-Kbirkıt’anm yansını kâbuslara has bir ağırhkla bas-^altında tutar da, o kıt’a nasıl banş ve aydınlık içinde alabilir?
Mtere ve Fransa, İkinci Cihan Savaşı’ndan sonra ferine düşen ödevi yerlerine getirmemişler, gerek
Birliğin değerini bilmeyen ve bu yüzden de çekmediği ıstırap ve uğramadığı felâket kalmayanların başında ne yazık ki müslümanlar gelmektedir. Bugünkü dünyamn ateşten şartlan bütün müslümanlan bir uçtan bir uca, her yerde aynı kalb çarpıyormuşçasma birleştirmeğe, birbirinden haberdar olmağa, birbirinin yardımına koşmağa kesin bir tarih belâgatıyla zorladığı halde, uyanmak nedir bilmiyoruz. Günlük ve asimda müslümanlan pek ilgilendirmez nice aldatıcı ve oyalayıcı, dikkati esas hedeften kaydıncı, hatta kurtuluşu unutturucu sahte mesafelere dalmış gidiyoruz.
Parçalanımş, bölünmüş, birbirinden habersiz hale gelmiş, geçmişiyle ilgisini kesmiş, kendi mukaddesatı yine en çok kendi ülkesinde çiğnendiği halde, onur ve haysiyet duygusu nasırlaşmış, ölgünleşmiş, bitmiş in-sanlarm ülkesi haline gelmiş İslâm ülkeleri.
Dicle’de boğulan bir oğlaktan kendini sorumu tutsın bir Halife’nin ülkesi değil miydi bu ülke?
Müslümanlan tutan bir hükümdar öldüğü gün, onun gıyabî cenaze namazını kılan Peygamberin ülkesi değil mi bu ülke?
Cengiz istilâsından ve Endülüs trajedisinden. Birinci Cüıan Savaşı dramından ibret almadığımız ne kadar belli.
Rusya’daki müslümanlann, Doğu Türkistanlılarm, Yemen’in, Kudüs’ün, Atnka müslümanlannm, Amerika zenci müslümanlannm şu anda çektiklerini düşünen ve bunu kendisi için bir şeref ve haysiyet meselesi kabul eden kaç müslüman vardır?
Evet, birlik olmadan kurtuluş olmaz.
Haysiyet ve şeref duygusu olmadan da birlik kurulamaz.
gün gelecek, İslâm ülkeleri ayın olgunlaşa olgun-^oluııay haline geldiği gibi batı baskısından ve Rus isinden kurtula kurtula hürlüğün en aydınlık günle-
[kacak elbet. İşte o vaktin inseınlan, bizim yüzyıl-
Ijjcaşaveyabu türlü, şu veya bu derecede yabancılara kölelik edişimize nasıl dayandığımızı düşünecekler ve jjjperecekler.
Bu ürpertiyi duyan gençler geldiği gün, İslâm dün-sının, dolunay çağı da geliyor demektir.
İşte bu yüzden İslâm ülkücülerinin bir işi de, çağdan genç adamı, ürkütmek değil, ürpertmek.
Bu ürperti, korkudan değil, gerçeği bilmekten, onur-m, düşünceden ve duyarlıktan gelen bir ürpertidir.
Bu çağm entellektüelinin mezar taşına şunu yazsalar yeridir:
Geldik, çağı gördük ve ürperdik.
Hakb ve değeri çiğnemekte bu çağ, taş devrine taş çıkartır. Bu çiğneyişin verdiği ürperti, anlamda, ateşe atılmış bir küpün içinde kavrulurken bir yılamn çıkar-% sesin verdiği ürpertiden az değildir.
Komünizmin terörü, kapitalizmin dolambaçlı soygu-görüp de insan insanlık adına nasıl ürpermez!
Kus vahşetine ilerilik yaftası asılmış. İnsan nasıl ür-l^nuez!
gibi bilgilerin ateşinde dağlandığı, boydan boya dünya balçığına battığı halde, gök medeniyetinden yüzüne vurmuş mutluluğu yitirmeyen bir insan. Yeryüzü bu insana, ateşin suya özlem çektiği kadar muhtaçtır. İnsan bu ihtiyacı ta yüreğinde duyzu* da, sonra daha çok et, d£iha çok fizik, daha çok ses, daha çok kahkaha olan bir insanın insanlığın prototipi halinde sökün ettiğini görür de nasıl ürpermez!
Çağımızda düşünce, sezgi zirvelerinden sezgi zirvelerine fırlayan şimşeklerin ilerleyişi şeklinde bir hız görünüşünü verir de, sonra, konuşma yaşma gelip de bir türlü konuşamayan, konuşmak için sonsuz bir güç sarf eden bir geri zekâlı gibi bir kâğıt ve yazı okyanusunda, bir küçük teşbihler deryasında yakamozlanmaktsm üe-ri bir bilgi yapısı veya sağlam hayat tarzı doğuramazsa, bu görünüşle bu hakikat arasındaki uçurum inşam nasıl ürpertmez!
Çağımıza bir Hızır hızıyla girmiş ve çağın çehkten kölelik duvarlarım bir şimşek gibi delip geçmiş bir insan, o hızla çağımızdan ve dünyamızdan bir hayh uzaklaşmışsa ve siz işte orada o insana yaklaşsamz ve sor-samz, çağın anlamım sorsanız, çılgın bir çınlayışı size cevap olarak duyuracaktır: işte o vakit, siz gelin ürper-meyin!
Ürperti duyanlar ve duymayanlar. İşte çağımızın gerçek savaşı bu iki tür insan arasındadır.
Muz krah ürperti duymaz. Ürperti duyan muz taşıyarak sanki sonsuzluğun kıyısına gelmiş gibi okyanu-sım kıyısına gelince şaşıran zencidir.
Ve Rus Mareşali ürpermez. Ürperen, Rus askerinin ayaklan altmda ezilen Çek insanıdır.
jj^tiyaçtan müstağni olan yalnız Allah’tır. Büt jj^tılınışlar, yaradılış şartlarına, çağlarına, hayat ( illilerine göre bir ihtiyaç kataloğunu taşırlar umut tun sırtında. Umut, bir ihtiyaç repertuvandır. Can ;ya,kimya bağıntısıyla açıklar ihtiyacını ve umuduı teşsuya, su ateşe muhtaç. Toprak buluta muhtaç. I i, hayvan, insan, derece derece bütün yaratıklar \ ikçe kabaran bir ihtiyaç dizisiyle çevrüi.
İhtiyaçtan annmamışlık, yedmz müşahhaıs varili çindeğil, mücerret varlıklar için de söz konusudur. ] eelvarlığm bir beslenme alam ve kaynağı olduğu ] kavramların ve kavramlara dayalı kuruluşlarm da 1 ®k^diği öbür kavramlar ve kuruluşlar vardır. Yaratıl ve kavramlar böylece bir süreklilik kanunu içi ^^Pbirbirine muhtaçtırlar. Putlaştırma ve ortakkoş '^^lardan birini muhtaç oluştan kurtarıp bütün < ona muhtaç saymadan doğar. Böylece yî ait bir özellik, fani ve yaratılmış bir varlık haksız olarak bağışlanmış olur. İşte yar havramlann ilâhlaştıniması böyle başlar M ve düşünce varsa aşağı yukarı böyle doğ
ırklann üstüne çıkarılması ve ihtiyaç bağınm kınlmak ve koparılmaüs: istenmesi arzusunun bir iddiası olmuştur. Hristiyanlık sözde merhamet ımsurunu yücelteyim derken, onu besleyen kaynaklardan mahrum etmiş ve bunun fan-kında bile olmamıştır. Bu yüzden en büyük zulûmlar, hristiyan ırklardan sadır olmuştur. Halbuki merhametsiz sevgi olmadığı gibi adaletsiz merhamet olmaz. Yalmz merhameti tutundurayım derken onun dayandığı sütunları yıkmak, bizzat merhameti 3nLkmak demektir. Bımun için Hristiyanlık tarihi, adetâ merhametin yıkılış tarihi olmuştur. Nihayet merhametin tam zıddı olan komünizm, bu yanlış merhametçüikden doğmuştur. Kapitahzm aşın hürriyetçüik adma adaletin yıkıhşıyla gerçekleşmiştir.
İslâm yalnız insanlann değil, kavram ve kuruluşla-nn da birbirine ve her şeyden önce ve her şeyin üstünde Allah’a muhtaç olduğunu ilân etmiş, bir kavramı öbür kavrama, bir insanı öbür insana köle yapmamn yanlışlığını açıkça ortaya ko5ntnuş, yaradılışın sürekhhğine eş olarak, her alana hâkim sürekli bir hayat sistemini varlık tablosuna sindirme yolu olmuştur.
İnsanlığın ilerleyiş çizgisinde kimi topluluklar eşyaya, kimileri hayvana, kimileri insana tapmak noktasına takıhp kalmış. Biraz daha ilerde takıleudar peygamberleri veya melekleri ilâhlaştıranlardır. Modern çağda da, kavramlar ve kuruluşlar putlaştınimıştır. Yalmz müslümanlardır ki, eşyada, canlı ve cansız varlıklarda, kavramlarda ve kuruluşlardaki ihtiyaç damarım görmüşler ve ihtiyaçtan müstağni olanın Allah olduğunu bilmişlerdir. Onun için müslüman sadece Allah’a tapar ve O’na kulluk eder. İnsanlara ve kavramlara kulluk ve kölehk yapmaz, İnsanlara ve kavramlara duyduğu saygı ancak Allah’ın bu5nruğu iledir. Allah yolunu tıka-replika saat yazdı..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder